Kategori: Üniversiteler

  • YÖK Başkanı Özvar: Tek hedefiniz diploma almak olmamalıdır

    YÖK Başkanı Özvar: Tek hedefiniz diploma almak olmamalıdır

    YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Dicle Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada öğrencilere seslenerek, “Sizler hem kentinizin hem üniversitenizin bütün imkanlarından azami ölçüde yararlanmalı, üniversite hayatını sadece derslerle ve sınavlarla sınırlamamalısınız. Tek hedefiniz diploma almak olmamalıdır. Sosyal ve kültürel hayatın her zaman içinde olmalı ve sosyal sorumluluk projelerinde yer almalısınız” dedi.

    Dicle Üniversitesi 2024-2025 Öğretim Dönemi Akademik Yıl Açılışı düzenlenen törenle başladı. Törene, Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamuran Eronat ve 37 üniversitenin rektörü ve çok sayıda öğrenci katıldı.

    Saygı duruşu, İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan tören, müzik dinletisiyle sürdü.

    Programın konuşan Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, Diyarbakır’ın binlerce yıllık tarihiyle pek çok medeniyete ve farklı kültüre ev sahipliği yaptığını ifade ederek, bu medeniyetlerin kadim şehirde oldukça zengin tarihi içerikler bıraktığını söyledi. Vali Zorluoğlu, “Doğrusu Diyarbakır’a vali olarak atanana kadar bu zenginliklerin bir çoğunda benim de haberimin olmadığını itiraf ediyorum. Bu da bizim Diyarbakır’ı tanıtım noktasına götürüyor. Diyarbakır’ı hem Türkiye’de hem uluslararası alanda daha çok tanıtıma ihtiyaç duyduğunu da ortaya koyuyor. İnşallah bu dönemde üniversitemizin de gücünü arkamıza alarak Diyarbakır’ımızın tanıtımına yönelik stratejik ve eylem planı hayata geçireceğiz. Üniversitelerimizin gençlerimize meslek kazandırmada rolü kıymetlidir. Ancak üniversitelerimizin öğrencilerin entelektüel gelişmelerine katkı sağlayan, yenilikçi, yeni fikirlerin ve akımlarına zemin hazırlayan, aynı zamanda toplumu değiştiren, toplumu dönüştüren fonksiyonları da bence çok çok kıymetlidir” dedi.

    ‘Dicle Üniversitesi çok büyük kapasiteye sahip üniversitelerimizden biri durumundadır’

    Vali Zorluoğlu’nun ardından söz alan YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Dicle Üniversitesi’nin eğitim alından önemli bir sorumluluk yüklendiğini söyledi. Dicle Üniversitesi’nin 50 yılı aşan tarihiyle artık ülkenin ve bölgenin en köklü yükseköğretim kurumlarından biri haline geldiğini söyleyen Özvar, “Bu konumun, aynı zamanda Dicle Üniversitemizin omuzlarına çok önemli bir sorumluluk yüklediğini de ifade etmek isterim. Üniversitemizden bütün faaliyetlerinde en yüksek kalite standartlarını karşılamasını doğal olarak bekliyoruz. Dicle Üniversitemiz bugün çok sayıda birimde öğrenim gören 40 bine yakın öğrencisi, bin 700’i aşan öğretim elemanı ve yine yaklaşık 4 bin 500 idari personeliyle her anlamda çok büyük kapasiteye sahip üniversitelerimizden biri durumundadır. Bu büyük kapasitenin en iyi şekilde değerlendirilmesi, ülkemize, bölgemize ve şehrimize çok ciddi bir katma değer üretilmesi fevkalade önemlidir. Dicle Üniversitemizin bunu sağlayabilecek ehliyete sahip olduğuna inanıyorum. Yükseköğretim Kurulu olarak bizler de bu yolda üniversitemize bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her türlü desteği memnuniyetle vermeye devam edeceğiz. Yükseköğretim Kurulu olarak üniversitelerimizi; araştırma, proje, bilimsel çalışma, nitelikli akademik yayın, sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk ve diğer alanlarda kendilerini geliştirmelerinin yanında güçlü yönlerini öne çıkaracak şekilde ihtisaslaşması ve farklılaşması yönünde teşvik ediyor ve destekliyoruz. Bu bağlamda, “Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Programı”, “Araştırma Üniversiteleri Programı”, “Araştırma Üniversiteleri Aday İzleme Programı”, “Öncelikli Bilim Alanlarında Uzmanlaşan Üniversiteler Programı”, “Sürdürülebilir ve İklim Dostu Kampüs Projesi”, “Spor Dostu Kampüs Projesi” gibi çok sayıda program ve projeyi aktif bir şekilde uyguluyoruz. Dicle Üniversitemizin de bu projelere dahil olmasını fevkalade önemsiyoruz. Üniversitemizin ve Diyarbakır kentimizin sahip olduğu kapasite göz önüne alındığında bunun gerçekleşmesinin önünde herhangi bir engel olmadığını düşünüyorum” diye konuştu.

    ‘Mezuniyet sonrasında sizlere mesleki anlamda da hayat tecrübesi anlamında da çok şey katacağına inanıyorum’

    Konuşmasında öğrencilere de seslen Özvar, üniversitenin tam anlamıyla bir hayat tecrübesi olduğunu vurgu yaparak, şunları söyledi:

    “Geleceğimizin teminatı sevgili gençler; öğrencilerimizle her buluşmamamda onlara üniversitenin dört duvardan ve sınıflardan ibaret olmadığını özellikle hatırlatırım. Üniversitenin tam anlamıyla bir hayat tecrübesi olduğunu vurgularım. İnsan hayatının her alanına rehberlik etmesi gerektiğine inandığım iki kavram olan “erdem ve ahlak” çerçevesinde bu hayat tecrübesinden en iyi şekilde istifade etmenizi hararetle tavsiye ederim. Sizler hem kentinizin hem üniversitenizin bütün imkanlarından azami ölçüde yararlanmalı, üniversite hayatını sadece derslerle ve sınavlarla sınırlamamalısınız. Tek hedefiniz diploma almak olmamalıdır. Sosyal ve kültürel hayatın her zaman içinde olmalı ve sosyal sorumluluk projelerinde yer almalısınız. Sanatla ve sporla iç içe olmak, yabancı dilleri öğrenmek, öğrenci kulüplerine katılmak gibi ders dışı kazanımlarla kendinizi mutlaka geliştirmelisiniz. Bütün bu kazanımların, mezuniyet sonrasında sizlere mesleki anlamda da hayat tecrübesi anlamında da çok şey katacağına samimiyetle inanıyorum.”

    Hedef 500 bin yabancı öğrenci

    2024 yılında Türkiye’de uluslararası öğrenci sayısının artmaya devam ettiğini ve şu anda yaklaşık 340 bine ulaştığını aktaran Özvar, “Önümüzdeki ilk hedef bu sayıyı 500 bine çıkarmaktır. Bu noktada, Dicle Üniversitemizin 1000’i lisansta olmak üzere yaklaşık 1300 uluslararası öğrencisi olduğunu belirtmek isterim. Gerek Dicle Üniversitemizin gerek Diyarbakır kentimizin daha büyük potansiyele sahip olduğunu düşünüyorum. Elbirliğiyle bu potansiyeli açığa çıkarmak için gayret sarf etmeliyiz. Üniversite yönetimimizin bu yönde planlama yapacağına ve projeler geliştireceğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

  • Özel yetenek öğrencileri için yurt, burs ve öğrenim kredisi başvuruları başladı

    Özel yetenek öğrencileri için yurt, burs ve öğrenim kredisi başvuruları başladı

    Gençlik ve Spor Bakanlığı (GSB), 2024-2025 eğitim öğretim döneminde Spor Bilimleri’ne Özel Yetenek Sınavı’yla yerleşen öğrenciler için yurt barınma ve burs/kredi başvurularının başladığını duyurdu.

    Gençlik ve Spor Bakanlığı, ÖSYM tarafından 2024-2025 eğitim öğretim dönemi yerleştirme sonuçları 11 Ekim’de açıklanan ve 21 Ekim’e kadar kayıt işlemlerini tamamlanacak Özel Yetenek Sınavı (ÖZYES) öğrencileri için yurt barınma ve burs/kredi başvurularının başladığını duyurdu.

     

    ÖZYES öğrencileri başvurularını e-Devlet üzerinden 22 Ekim Salı günü saat 23.59’a kadar yapabilecek.

  • Bülent Arınç’ın isim vermeden eleştirdiği mütevelli heyeti başkanı bakın kim çıktı?

    Bülent Arınç’ın isim vermeden eleştirdiği mütevelli heyeti başkanı bakın kim çıktı?

    Arınç ,”Öyle üniversite var ki başında olan zenginin her gün portreleri bir tarafları süslüyor. Kardeşim ben senin üniversiteni görmek istiyorum ya seni görmek istemiyorum. Sonda amacına ulaştı, bir yerden milletvekili oldu” demişti.

    Bülent Arınç, hangi vakıf üniversitesinin mütevelli heyeti başkanını eleştirdi?

    Türkiye’de eğitim veren YÖK’e bağlı 209 üniversite bulunuyor. Bunların 131’ini devlet, 78’ini ise vakıf üniversiteleri oluşturuyor.
    Pek çok vakıf üniversitesi akademik başarıları ile uluslararası ölçekte ülkemizi başarıyla temsil edecek seviyeye gelmiş durumda. Ancak bazı vakıf üniversiteleri ise ‘sadece ticari düşünmek’ ya da üniversitenin kurucusunun bazı emellerine ulaşmakta araç olarak kullanılması gibi nedenlerle eleştiriliyor.

     

    Türkiye siyasetinin tecrübeli isimlerinden Bülent Arınç da geçtiğimiz günlerde isim vermeden bu duruma bir örnekle dikkat çekmişti.
    Antalya Belek Üniversitesi’nin 2024-2025 akademik yılı açılış töreninde konuşan Arınç’ın şu sözleri dikkat çekmişti:

    “Bunların bir kısmı ticari amaçlarla kuruluyor. Öyle üniversite var ki başında olan zenginin her gün portreleri bir tarafları süslüyor. Kardeşim ben senin üniversiteni görmek istiyorum ya seni görmek istemiyorum. Sonda amacına ulaştı, bir yerden milletvekili oldu. Ayıptır.”

    Sadece 1 kişi o tarife uyuyor
    Bülent Arınç’ın o sözleri üzerine kamuoyunda “Arınç’ın kastettiği kişi kim?” sorusu sorulmaya başlandı.

    Ancak eğitim camiası ve siyaseti yakından takip edenler o ismin kim olduğunu anlamakta zorluk çekmedi.

    Bahsi geçen kişi, Levent Uysal’dan başkası değildi.

    2010 yılında Nişantaşı Eğitim Vakfını, 2012 yılında ise İstanbul Nişantaşı Üniversitesini kuran Uysal, 2023 genel seçimlerinde ise MHP Mersin Milletvekili olarak Meclis’e girdi.


    Levent Uysal sık sık MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile birlikte fotoğraflarını sosyal medya hesaplarından paylaşıyor

    Şu anda Uysal dışında parlamentoda görev yapan vakıf üniversitesi kurucusu olmaması nedeniyle, Arınç’ın bahsettiği ismin MHP Milletvekili Levent Uysal olduğu yönünde bir şüphe kalmadı.

    İstanbul Nişantaşı Üniversitesi, sık sık sosyal medyada ve mizah programlarında “Adı ‘Nişantaşı’ olmasına rağmen kampüsü Bayrampaşa’da olan üniversite” olarak mizah konusu ediliyor.

  • Bülent Arınç, hangi vakıf üniversitesinin mütevelli heyeti başkanını eleştirdi?

    Bülent Arınç, hangi vakıf üniversitesinin mütevelli heyeti başkanını eleştirdi?

    Antalya Belek Üniversitesi’nin 2024-2025 akademik yılı açılış töreninde konuşan eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, yüksek öğretim sistemi hakkında çarpıcı bir özeleştiride bulunurken vakıf üniversitelerine dair de bir örnek üzerinden eleştiriler getirdi.

    Bülent Arınç’ın isim vermeden eleştirdiği mütevelli heyeti başkanı bakın kim çıktı?

    Kendisinin Başbakan Yardımcılığım zamanında da yeni üniversiteler kurulduğunu ve o zamanki iddianın “Türkiye’de bütün illerde bir üniversite açmak.” şeklinde olduğunu ve Hakkari, Şırnak, Iğdır gibi pek çok ilde üniversite açıldığını söyledi.

     

    O günkü hava içerisinde buna bir itiraz edemedikleri özeleştirisinde bulunan Arınç, şu çarpıcı tespitlerde bulundu:

    “Ama bu üniversitelerden biz ne kadar sonuç aldık? Öğretim üyesi, öğretim elemanları, öğrencinin akademik tecrübesi veya bilgisi ne oranda yerini buldu bundan çok emin değilim. Bu işin bir muhasebesinin yapılması lazım.”

    “Ayıptır”

    Vakıf Üniversiteleri konusunda bir takım çekinceleri olduğunu “Vakıf üniversiteleri de pıtrak gibi bitmeye başladı.” sözleri ile ifade eden Arınç, bir vakıf üniversitesinin mütevelli heyeti başkanını isim vermeden örnek göstererek çarpıklığı şu sözlerle dikkat çekti:

    “Bunların bir kısmı ticari amaçlarla kuruluyor. Öyle üniversite var ki başında olan zenginin her gün portreleri bir tarafları süslüyor. Kardeşim ben senin üniversiteni görmek istiyorum ya seni görmek istemiyorum. Sonda amacına ulaştı, bir yerden milletvekili oldu. Ayıptır. Filan üniversitenin akademik gücü, verdiği bilgi ve öğrencilerin kabiliyetleri, kapasiteleri.”

    Belek Üniversitesi’ne bir vizyoner üniversite olma yolunda başarılar dileyen Arınç, öğrenci sayısının 5 bin ile sınırlanması ve bir butik üniversite olarak yoluna devam etmesi tavsiyesinde bulundu.

  • Belek Üniversitesi’nden Bülent Arınç’a fahri doktora

    Belek Üniversitesi’nden Bülent Arınç’a fahri doktora

    Antalya Belek Üniversitesi, 2024-2025 akademik yılına anlamlı bir törenle giriş yaptı. Üniversitenin Antalya kampüsünde gerçekleşen açılış dersi etkinliği, akademisyenler, öğrenciler ve davetlilerin katılımıyla tamamlandı.

    Tören, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından protokol konuşmalarıyla başladı. Antalya Belek Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Fadıl Sözen ve Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Çalkılıç açılış konuşmalarını gerçekleştirdiler.

    Ardından Bülent Arınç konuşmasını gerçekleştirdi.

    Arınç, Belek Üniversitesi’nin Türkiye’nin en genç üniversitelerinden biri olduğunu ve 2000 öğrencisiyle butik bir üniversite özelliği taşıdığını belirtti.

    Parlamento Başkanlığı döneminde yürüttüğü parlamenter diplomasiyi hatırlatan Arınç, “İktidarımıza geldiğimizde Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimizi seçmiştik. Bu süreçte parlamenter diplomasinin ne kadar önemli bir araç olduğunu görmüş olduk.” dedi.

    Bülent Arınç, Türkiye’nin derin tarihî kökleri dolayısıyla Afrika başta olmak üzere birçok coğrafyada görev ve sorumlulukları bulunduğunu anlattı.

    Arınç, Belek Üniversitesi’nin hem bugün hem de gelecekte ülkemiz için çok büyük hizmetler yapacağına gönülden inandığını söyledi.

    30 yıl birlikte siyaset yaptığı Recai Kutan’ın vefatından dolayı duyduğu üzüntüyü dile getiren ve Milli Görüş camiası ve sevenlerine başsağlığı dileyen Arınç, konuşmasında şunları dile getirdi:

    “Benim Belek Üniversitesi ile ilgili edindiğim bilgi en genç üniversitelerimizden birisidir. Antalya’da da bir ilk olma özelliğini taşıyor.
    Önceleri AKEV Üniversitesi adıyla kurulan, sonra da isabetli bir kararla Belek Üniversitesi olarak adını değiştiren bir kurumdayız. Burası bir sektörel üniversite özelliğini taşıyor, bir butik üniversite özelliğini taşıyor, bence de böylesi çok doğru. Şu anda aktif olarak 2000 öğrencisi olduğunu biliyorum. Önemli fakülteleri var ve yüksekokulları var. Fakültelerinden şüphesiz hepinizin bildiği gibi Mühendislik Fakültesi’nde yazılım üzerine, İktisadi ve İdari Bilimlerde, Uluslararası Ticaret ve diğerleri üzerine, İnsani Bilimlerde, Sanat Tasarımı olarak içine aldığı pek çok bölüm ve fakültelerle hizmet ediyor, meslek okulları da var.”

    Antalya’nın çekim merkezi olmasına dikkat çekti

    Belek Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi bölümü olmasının dikkatini çektiğini kaydeden Arınç, gerekçesini ise şöyle açıkladı:

    “Ben 5 yıl meclis başkanlığı, 7 sene başbakan yardımcılığı ama 25 yıl da milletvekilliği yaptım. Özellikle uluslararası toplantılar yapardık.
    Bazen İKÖ adına, bazen İKÖ PEP adına, bazen KPO adına, bazen meclis başkanlığımız adına, onlara İstanbul’da yapacağız bu toplantıyı dediğiniz zaman hepsi koşarak gelirlerdi. Ankara dediğimiz zaman yarısı gelmezdi. Onun arasına Antalya’yı ekledik. ‘Antalya’yı düşünür müsünüz’ dediğimizde İstanbul’a gelenlerin %90’ı Antalya’ya da gelirdi. O yüzden en güçlü toplantıları biz Antalya’da yaptık. Buranın kapasitesi, konaklama imkanları, konferans ve büyük toplantılara ev sahipliği yapması. Mesela bir defasında bir güzel otelimizde yine Belek’te 454 delegenin katıldığı bir toplantı yapmıştık. Herkes hizmet olarak verilen hizmetten çok memnundu, kaliteden çok memnundu.
    Eminim buradaki bütün otellerimiz hem yatak kapasitesiyle hem hizmet sektöründeki iddialı sunumlarıyla herkesin göz bebeğidir.
    Antalya Allah’ın verdiği en güzel nimetlere sahip bir beldemizdir. Belek de onun neredeyse yüzakı olmuş bir yerimizdir.”

    Annesinin de Serikli bir Girit muhaciri ailenin kızı olduğunu söyleyen Bülent Arınç, “Girit muhacirleriyle ilgili şu anda Side’de bir müze var. Ziyaret etmenizi salık veririm,. Eşimle beraber geçtiğimiz yıllarda bu müzeyi ziyaret etmiştik. Rahmetli annemden kalan tek emanet üzerinde ‘kan’ diye yazan ve tarihini gösteren bir kalaylı kaptı, onu da o müzeye hediye ettik. Çünkü herkes kendinden ailesinden bir şeyler hediye etmek istiyor.”

    Arınç, Girit muhacirlerinin serencamını anlatan ve Çetin Tekindor’un başrolünde oynadığı “Dedemin Arkadaşları” filmini herkesin izlemesini tavsiye etti.

    Eşinin de Çerkes göçü ile Türkiye’ye göçen bir ailenin kızı olduğunu ifade eden eski TBMM Başkanı, “Göç çok acıklıdır. Özellikle genç arkadaşlarımla rica ediyorum bu muhacirlik, bu göç hikayeleri mutlaka bilmemiz gereken yerlerdendir.” diye konuştu.

    Parlamenter diplomasi vurgusu

    21 yaşından bu yana siyasetin içinde yer aldığını belirten Arınç, Meclis Başkanlığı döneminde keşfettiği ‘parlamenter diplomasi’nin neden çok önemli olduğunu yaşadığı tecrübelere dayanarak şu şekilde anlattı:

    “Ben o güne kadar doğrusu parlamenter diplomasinin ne anlama geldiğini duyardım ama içeriğini bilmezdim. O zaman 2002’nin 19 Kasım’ında yani birkaç ay sonra veya bir ay sonra meclis başkanlığına ilk turda büyük bir oyla seçildiğimde danışman arkadaşlarım bana “biz de parlamenter diplomasiyi yerine getirelim” dediler. Ne olduğunu da şöyle anladım. Hükümetler, bakanlar elbette diplomasiyi yani bildiğimiz diplomasiyi takip ediyorlar. Ama meclisler kamuoyunu temsil eder. Milletin seçtiği her ülke için böyledir. Onların temsilcilerinin buluştuğu yerdir. Kamuoyları ihmal edilmez, o Türkiye’nin vatandaşları ihmal edilmez. Onlarla ilişkiyi ancak parlamenter diplomasi yoluyla bulursunuz. İktidara geldiğimizde de kendimize hedef olarak Avrupa Birliği’ni seçmiştik. Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimizde giderken, parlamenter diplomasinin ne kadar önemli bir araç olduğunu gördük. Neden? Çünkü meclis başkanları, muhatapları meclis başkanları veya senato başkanlarıyla, şimdi bizde senato yok ama Fransa’da var. Pek çok yerde senato İtalya’da mesela hala etkinliğini gösteriyor başka ülkelerde de. Onların milletvekilleri veya senatörleriyle Avrupa Birliği hedefimizi pekiştirmemiz lazımdı. Çünkü o zaman Angela Merkel bize karşı çıkıyordu, Fransa karşı çıkıyordu. Diğer ülkelerden daha yumuşak ilişkiler görüyorduk. Bu konuda araştırmaya girdiğimizde,
    parlamentoların diplomasi konusunda çok fazla görev almadıklarını gördük. Mesela Almanya’da o zaman için söylüyorum, en az 3 milyon insanın yaşadığı, yani Türk olarak vatandaşımız olarak bilinmesine rağmen, bizim meclis başkanımızla Almanya Federal Meclisi (Bundestag) başkanı arasında 11 yıldır hiçbir görüşme yapılmadığı ortaya çıktı. Avrupa Birliği’ne aday ülkeydik, sonra müzakere tarihini aldık. Budapeşte’de de yapılan Avrupa parlamento başkanları toplantısına, ben yedincisinde katılabildim. Benden önce 6 toplantıya Türkiye’den, idare amiri olarak gösterilen birkaç kişi gitmişti ama meclis başkanı veya başkan vekili  hiç kimse gitmemişti.
    Yanlışım olmasın, idare amiri olarak gösterilen birkaç kişi gitmişti. Avrupa parlamento başkanları “Türkiye nerede” dedikleri zaman büyükelçilerin boynu bükülüyordu. Avrupa Parlamentosu Başkanı, “Türkiye ilk defa bu toplantıya katılıyor, kendilerine teşekkür ediyoruz” dedi. Bu önemliydi. Çünkü Almanya’da, Fransa’da, İtalya’da, Portekiz’de, İngiltere’de o zaman şüphesiz Avrupa Birliği üyesi ve diğerleri de bizim için çok önemliydi. Çünkü Türkiye’ye karşı bakış açılarını değiştirmemiz gerekiyordu.”

    “Avrupa Birliği’ni büyük bir kabahat olarak görüyorduk”

    2000 ve 2001 ekonomik krizleriyle gittikçe çökmüş ve siyasetin itibar kaybettiği bir ülkeyi teslim aldıklarını kaydeden Arınç, iktidara gelmeden önce de genel başkanlarının ve parti yöneticilerinin Avrupa’ya, Amerika’ya ziyaretlere gittiklerini ifade etti.

    Arınç, “Ön yargıları kırmak adına kendilerini tanıttılar, hedeflerini ortaya koydular. Beş yıl meclis başkanlığım ve arkasından diğer görevlerim sırasında 2 kraliçe, 1 kral, 25 cumhurbaşkanı, 34 parlamento başkanı Türkiye’yi ziyaret etti. Eskiden Türkiye’nin yerini göstermekte zorlanan bu insanlar, Türkiye’yi bir cazibe merkezi olarak gördüler. Hep ekonomik gelişmeler, hem siyasal gelişmeler, hem de Avrupa Birliği hedefinde koyduğumuz ölçütler onları çok memnun etti. Milli Görüş geleneğinden gelmiş bir insan olarak itiraf etmeliyim ki, biz o zamanlar Avrupa Birliği’ne karşıydık. Avrupa Birliği’ni büyük bir kabahat olarak görüyorduk. Onu takdir edenler veyahut da onunla birlikte iş yapmaya çalışanlara kötü gözle bakılan bir zamandı. Ama biz yeni partimiz ve iktidarımız da buradan ayrıldık ve dedik ki ‘Avrupa Birliği bizim için çok önemli bir hedeftir.’ Niçin? Bu bir kara sevda değil. Bunun iki tane kriteri var, birisi Kopenhag kriterleridir, siyaset ve hukuk kriterleridir. O kriterlere baktığımız zaman bizim de istediğimiz bu zaten. İkincisi Maastricht Kriterleri, yani ekonomik kriterlerdir.
    Gelir gider durumu, büyüme hızı, bütçenin durumu vesaire, paranın kıymeti diğerleri. Elbette bizim de istediğimiz bu. O zaman ortak hedeflere, hukukun üstünlüğüne özellikle, çünkü Türkiye ve dünya bir zamanların kanun devletinden, bir zamanların polis devletinden sonunda hukuk devletine evirilmişti ki,  Anayasamızda devletin temel nitelikleri içerisinde bunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Şimdi hukukun üstünlüğü zamanı, biz artık buna talip olmalıyız.”

    “Bunları açıkça ifade etmek zorundayım” diyerek ifade özgürlüğüne özel vurgu yapan Bülent Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Çok özgürlükler var, seyahat özgürlüğü var, mal edinme mülkiyet özgürlüğü var, şu var bu var ama bütün özgürlüklerin bileşkesi de ifade özgürlüğü. Yani bugün özlemini çektiğimiz ve ifade özgürlüğü ah neredeydi, eskiden ne kadar güzeldi diyebileceğimiz bir noktaya geldik. İfade özgürlüğü bütün özgürlüklerin bileşkesidir. O olmadan hiç kimse kendisini, düşüncelerini yazıyla, sözle, karikatürle vesaireyle ortaya koyamıyor. Özgürlüğü ne kadar kısıtlarsanız ülkenin diğer bütün gelişmeleri de duruyor. Ekonomideki sıkıntının bile ana sebebi ifade özgürlüğü ve hukuk devletinde geriye gidiştir. Bunları açıkça ifade etmek zorundayım. Bu partili, partisiz insanların işi değil. Memleketini seven, milletini seven insanların bu eksikliği gösterdiği konulardır.”

    “Meydan okumak diplomasinin dili değildir”

    Türkiye’nin uzun diplomatik faaliyetleri sonucunda Ekim 2005’te müzakere tarihine başladığını hatırlatan Arınç, diplomaside üslup ve yaklaşımın önemine şu sözlerle dikkat çekti:

    “Meydan okumak diplomasinin dili değildir. ‘Gelirim haa, gece mi gündüz mü belli olmaz’ diye naralar atmak diplomasinin işi değildir. Mutlaka burada anlaşmak, insanlara saygı göstermek, o ülkeye saygı göstermek, o ülkenin çizdiği yollara saygı göstermek. Paylaşmayabilirsiniz ama saygı göstermek zorundasınız. Kavgacı nefret dolu bir dille, ayrıştırıcı bir dille diplomasi yapılmaz. Bunu fiilen icra etmeye çalışmış bir arkadaşınız olarak söylüyorum.”

    Türkiye’nin eski büyükelçilerinin bir kısmına “monşer” denilerek istihza edilmesini ayıpladığını söyleyen Arınç, pek çok uluslararası toplantının sonuç bildirgesinde ortaya çıkan krizlerin büyükelçilerin iki tarafın da rıza göstereceği formüller bularak çözdüklerini ifade etti.

    “Diplomasi konusunda da biraz gerilerde kaldığımızı itiraf etmeliyiz”

    Ermenistan’la diplomatik bir ilişki halen kurulamadığını, 2009’da ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın nezaretinde Türkiye’nin de müdahil olduğu bir diplomasi sonucu “Ermenistan’la Azerbaycan arasında bir barış anlaşmasına da imza atıldığını ancak Ermenistan’ın sonradan bu anlaşmadan çekildiğini hatırlatan Bülent Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Ama bunları bir araya getirebilmek bile bir başarıydı. İsrail’le Suriye arasındaki doğrudan görüşmeler bile başlatılmıştı o dönemde.
    Türkiye güçlü bir ülkeydi, tarihten gelen misyonu vardı ve ara buluculuk rolündeydi. Yani iki tarafında kabullenebileceği, ortaya bir mesele koyduğu zaman bu konu üzerinde rahatlıkla paylaşabileceğimiz çok güzel örnekleri bir araya getirebiliyorlardı. Keşke o daha da devam etseydi ama son yaşadığımız gelişmelerle bu diplomasi konusunda da biraz gerilerde kaldığımızı itiraf etmeliyiz. Her şey yeniden başlayabilir.
    Benim kitabıma da aldığım bir kelime var. Hiçbir şey bitmedi, her şey yeniden başlıyor. Yeri geldiği zaman elbette tavır değişikliği, strateji değişikliği, üslup değişikliği de yapılabilir.”

    “‘Komşularla sıfır sorun’ politikasında önemli mesafe alınmıştı”

    Kamran İnan’ın Japonya’nın 2. Cihan Harbi’nden sonra nasıl kalkındığını gösteren, “Hayır Diyebilen Japonya” kitabını “Hayır Diyebilen Türkiye” olarak kaleme aldığını hatırlatan Bülent Arınç, kitabın mutlaka okunması gereken bir kitap olduğunu söyledi.

    Dış politikadaki temel hedefin ülke çıkarları olduğunu belirten Arınç,  “Türkiye’nin çıkarı nerede?” diye sordu.

    Tecrübeli siyasetçi sözlerine şöyle devam etti:

    “Bunu önce bir düşüneceğiz ama karşımızdakiyle uzlaşmak zorundayız. Yani menfaatlerimiz ve çıkarlarımız hangi noktalarda uyuşuyorsa o noktalarda yol alabiliriz. Adeta böyle nas haline gelmiş, kesin kabullerden uzak, hani kırmızı çizgiler falan demeden biz nasıl uzlaşabiliriz, çıkarlarımız nasıl örtüşebilir, bu konu üzerinde çaba göstermek lazım, şüphesiz her ülke kendi çıkarını düşünecektir. Bunların daha yakınlaşması, birbiriyle örtüşmesi. Biz bu konularda bazı temel hedefler yaptık. Mesela ilk hedefimiz, komşularıyla sıfır sorun bir Türkiye.
    Hem güney komşularımız hem kuzey komşularımız hem doğu hem batı komşularımızla bu konuda özellikle bir başarılı noktaya da gelmiştik.
    Sonra dışımızdaki cereyan eden olaylara bizim bakış açımıza biraz mesafenin açıldığını düşünüyorum. Ama komşularla sıfır sorun meselesi her ülkenin mutlaka çevresiyle dost olmasını gerektiren bir hedeftir. İkincisi şüphesiz bulunduğumuz coğrafyada üstlendiğimiz görevler var.
    Yani güneyimizdeki Ortadoğu diyelim, Suriye’den başlayarak Mısır’a, Suudi Arabistan’a, emirliklere kadar giden yüzlerce yıl. Mesela Sudan’a gittiğim zaman, “300 sene sizin bayrağınız altındaydık” dediler. Cezayir’e gittiğim zaman, “300 sene sizinle birlikteydik” dediler. Kuzey Afrika’sıyla Ortadoğu’suyla Afrika’nın yine kuzeyi ve ortası ile Osmanlı coğrafyasından kalan ikili ilişkiler bizi güçlü hale getirmişti. Çünkü biz bir imparatorluk bakiyesiyiz. Nevzuhur, Hüdainabit kabilinden bir ülke değiliz. Yüzyıllardır tarihin derinliklerinden geliyoruz. Bunu hamaset olsun diye söylemiyorum. Bunu bir gerçeği ifade etmek için söylüyorum. 1683’ten Viyana muhasarasından sonra gittikçe gerilemeye başlamış. 1910’larda 11’lerde toprak kaybetmeye başlamış. Göçler dolayısıyla ayrı bir coğrafyaya bürünmüş, 20 milyon kilometre kare topraktan bugün elimizde mendil kadar Anadolu’ya sıkışmış bir coğrafyayı kastediyorum. O yüzden ben gençlerimizin özellikle yakın tarihi açısından tekrar bilgilenmelerini, mutlaka biliyorlardır ama bilgilerini tazelemelerini isterim.”

    2009-2011 arasında Türkiye Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi temsilciliğine aday olduğunu hatırlatan Arınç, ilk turda 192 ülkenin 158’inin oyuyla daimi geçici üyeliğe birinci sırada seçildiğini ancak beş sene sonra ikinci defa aday olduğunda ise nal topladığını hatırlatarak, “Aradaki konjonktür farkı Türkiye’nin bu noktada nasıl bir netice aldığını acı olarak gösteriyor. Afrika’nın tamamı bize oy vermişti. Çünkü onlar mazlum milletleri olarak bizim onların hakkını gözeteceğimizi, bir beyazın kendilerini kucaklamaları karşısında duydukları o güzel duyguları ifade ediyorlardı.” diye konuştu.

    Güçlü ve itibarlı bir Türkiye’nin buralarda her türlü noktalarda kendisine bir yer bulacağını ifade eden Bülent Arınç, bunun yolunun da barışçıl diplomasiden geçtiğine dikkat çekti.

    Diplomaside iyi derecede yabancı dil bilmenin önemli olduğunu söyleyen Arınç, espri yeteneğinin de diplomasideki önemine dikkat çekerek özel dostlukların diplomatik görüşmelerde sonuç almada etkili olduğunu yaşadığı bazı tecrübelerle anlattı.

    “Üniversitelerden biz ne kadar sonuç aldık?”

    Belek Üniversitesi’nin öğrenci sayısını çok fazla arttırmaması ve bir butik üniversite olması önerisinde bulunan Arınç, “Çünkü ben şunda da bir öz eleştiri yapıyorum. Benim de Başbakan Yardımcılığım zamanında yeni üniversiteler kuruldu. O zamanki iddia Türkiye’de bütün illerde bir üniversite açmak. Hakkari’si, Şırnak’ı, Iğdır’ı vesairesi de dahil olmak üzere. O günkü hava içerisinde buna bir itiraz edemedik. Her yerde üniversite açıldı, üniversite sayısı 1’den 81’den şu kadara yükseldi. Ama bu üniversitelerden biz ne kadar sonuç aldık? Öğretim üyesi, öğretim elemanları, öğrencinin akademik tecrübesi veya bilgisi ne oranda yerini buldu bundan çok emin değilim. Bu işin bir muhasebesinin yapılması lazım.” diyerek ‘her ile bir üniversite’ politikasının çok doğru bir yaklaşım olmadığını söyledi.

    “Vakıf üniversiteleri de pıtrak gibi bitmeye başladı”

    Türkiye’de özel üniversite olmadığını ancak vakıf üniversiteleri olduğuna işaret eden Bülent Arınç, bu konuda da çarpıcı uyarılarda bulundu.

    “Vakıf üniversiteleri de pıtrak gibi bitmeye başladı.” diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

    “Güzel bir şey diyeceksiniz. Bir vakıf var, bir de onun üniversitesi var. İyi ama bunların bir kısmı ticari amaçlarla kuruluyor. Öyle üniversite var ki başında olan zenginin her gün portreleri bir tarafları süslüyor. Kardeşim ben senin üniversiteni görmek istiyorum ya seni görmek istemiyorum. Sonda amacına ulaştı, bir yerden milletvekili oldu. Ayıptır. Filan üniversitenin akademik gücü, verdiği bilgi ve öğrencilerin kabiliyetleri, kapasiteleri. Bu yüzden Belek Üniversitesi, bir vizyoner üniversite olma yolunda. Ben başarılar diliyorum. Ama 5 bini geçmeyecek şekilde öğrenci sayısını sınırlayın bence.”

    Kendisinin vakıflardan sorumlu olduğu dönemde iki tane vakıf üniversitesi kurduklarını söyleyen Arınç, “Birisi Bezmalem Üniversitesidir. Sağlık Bilimleri üzerine İstanbul’da kurulmuştur. Bir diğeri de Fatih Sultan Mehmet Üniversitesidir. O da sosyal bilimler alanında, mimari vesaire alanlarda kurulmuştu. Biz bu özelliklerinin dışına çıkmaması için özel çaba gösterdik.” dedi.

    Bülent Arınç’a fahri doktora

    Açılış töreninde TBMM 22. Dönem Başkanı Bülent Arınç’a, siyaset alanında yapmış olduğu hizmetler, ülke ve dünya çapında topluma olan katkısı ve ülke gelişmesine katkı sağlayan uzman, öncü, güvenilir ve saygın kimlikte bulunmasından dolayı Belek Üniversite’si Senatosunun almış olduğu karar ile Fahri Doktora unvanı verildi.

    Tören’e iş dünyasından da birçok misafir katıldı. Program Bülent Arınç’a plaket takdimiyle sona erdi.

  • Harran Üniversitesi’nden ‘çirkin iddia’ hakkında soruşturma

    Harran Üniversitesi’nden ‘çirkin iddia’ hakkında soruşturma

    Şanlıurfa’da bulunan Harran Üniversitesi’nde yüksek lisans yapan kız öğrencilerin cinsel istismara uğradığı ve fuhşa zorlandığı iddiaları sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Üniversite yönetimi, olayların ardından iddialara yanıt verdi ve konuya ilişkin bir soruşturma komisyonu kurulduğunu duyurdu.

     

    Harran Üniversitesi, sosyal medyada ve bazı basın organlarında yer alan cinsel istismar ve fuhuş iddialarına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, söz konusu iddiaların kaynağının boşanma aşamasında olan bazı personelin karşılıklı suçlamalarına dayandığı belirtildi. Buna rağmen, iddiaların ciddiyetle ele alındığı ve üniversite bünyesinde bir soruşturma komisyonu kurulduğu vurgulandı.

    Karalama kampanyası iddiası
    Üniversite yönetimi, iddiaları “mesnetsiz” olarak nitelendirirken, bu suçlamaların sistematik bir karalama kampanyasının parçası olduğunu savundu. Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
    “Bazı basın yayın organları ve sosyal medya hesaplarında gerçeği yansıtmayan iddialar üzerinden üniversitemiz hedef alınmaktadır.”

    Soruşturma gizlilikle yürütülüyor
    Harran Üniversitesi, soruşturmanın hassasiyetle sürdüğünü ve gizlilik nedeniyle kamuoyuyla detayların paylaşılmadığını belirtti. Soruşturmanın sonuçlanmasının ardından gerekli bilgilendirmenin yapılacağı kaydedildi. Ayrıca, kurumsal açıklamalar dışında yapılacak spekülasyonlara itibar edilmemesi gerektiği vurgulandı.

    Hukuki süreç başlatılacak
    Üniversite, yalan haberlerle kurumsal yapıyı hedef alan yayın organlarına ve sosyal medya hesaplarına karşı hukuki haklarını kullanacağını belirterek, Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulacağını açıkladı.

    Harran Üniversitesi’nde yaşanan bu iddialar, hem akademik camiada hem de kamuoyunda büyük merakla takip ediliyor. Soruşturmanın nasıl sonuçlanacağı ise şimdilik belirsizliğini koruyor.

  • 2024-ALES/3 başvuruları ne zaman bitecek?

    2024-ALES/3 başvuruları ne zaman bitecek?

    Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezince (ÖSYM) 17 Kasım’da uygulanacak 2024 Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (2024-ALES/3) başvuruları devam ediyor. Henüz başvurularını yapmayan adaylar ise ÖSYM’nin belirlediği son başvuru tarihine odaklandı.

    ALES başvurularının ne zaman sona ereceği merak konusu oldu. Akademik kariyer hedefinde olan adayların katılım sağladığı sınav, bu yıl üçüncü ve son kez düzenlenecek.

    ALES BAŞVURULARI NE ZAMAN BİTECEK?

    ÖSYM’nin internet sitesinde yer alan duyuruya göre, sınava başvurular 1 Ekim’den itibaren 9 Ekim’e kadar yapılabilecek.

    ALES BAŞVURUSU NASIL YAPILIR?

    Adaylar, ÖSYM Başvuru Merkezleri aracılığıyla, ÖSYM’nin “https://ais.osym.gov.tr” adresinden veya ÖSYM Aday İşlemleri Mobil Uygulamasından sınava başvurabilecek.

  • Üniversite sistemi değişiyor, ihtisas üniversiteleri geliyor

    Üniversite sistemi değişiyor, ihtisas üniversiteleri geliyor

    Cumhurbaşkanlığında yapılan geniş katılımlı toplantıda belli üniversitelerin belli alanlarda ihtisaslaşması ve marka hâline getirilmesi için yeni eylem planı masaya yatırıldı. Tek alanda eğitim önerisi hayata geçerse hem sağlık alanında hem de mühendislik veya sosyal bilimler alanında aynı üniversite bünyesinde eğitim yapılamayacak.

    Türkiye Gazetesi’nden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre Türkiye’de yükseköğretim kurumlarındaki eğitim sisteminde radikal değişiklikler yapılması planlanıyor.

    Cumhurbaşkanlığı’nda, ilgili kurumların katılımı ile YÖK’ün kurumsal yapısının değiştirilmesinin yanı sıra Türkiye’deki üniversitelerin dünyadaki sayılı üniversiteler arasına girmesi için atılacak adımlarla ilgili bir toplantı yapıldı. Toplantıda, ABD ve İngiltere gibi dünyada marka hâline gelen üniversitelere benzer bir eğitim sisteminin Türkiye’de de uygulanması üzerinde duruldu. Bu konuda farklı öneriler masaya yatırıldı.

    MARKA HÂLİNE GELECEK
    Edinilen bilgilere göre, mevcut üniversitelerdeki müfredatın sil baştan ele alınması kararlaştırıldı. Özellikle belli üniversitelerin belli alanlarda ihtisaslaşması ve marka hâline getirilmesi için yeni eylem planı hazırlanıyor. Bu öneri hayata geçerse örneğin mühendislik eğitimi verilen bir üniversitede aynı zamanda sosyal bilimler eğitimi olmayacak. Ya da hem sağlık alanında hem de mühendislik veya sosyal bilimler alanında aynı üniversite bünyesinde eğitim yapılamayacak. Bir anlamda belli üniversitelerin tek bir alana yoğunlaşması sağlanacak.

    Toplantıya katılan kaynaklar “Dünyadaki sayılı üniversitelerde de sistem böyle işliyor. Türkiye’deki üniversitelerin kalitesinin artırılması ve yeni bir yapıya ihtiyaç var. Bir üniversitede hem teknik eğitim hem sosyal bilimler olmamalı. Belli üniversitelerde ihtisaslaşma yoluna gidilecek. Müfredatlar da ona göre belirlenecek” dedi.

  • Üniversitelilerin akşam yemeği Çankaya Belediyesi’nden

    Üniversitelilerin akşam yemeği Çankaya Belediyesi’nden

    Çankaya Belediyesi’nin üniversite öğrencilerine yönelik başlattığı ücretsiz akşam yemeği uygulaması yoğun katılımla devam ediyor. Çankaya Belediye Başkanı Hüseyin Can Güner, “Gençlik Sofrası uygulamamız kapsamında ücretsiz akşam yemeği ile üniversitelilerin hayat yüküne omuz veriyor, ailelerin hane bütçesine destek oluyoruz” dedi.

    Çankaya Belediyesi’nin Ankara’da öğrenim gören üniversite öğrencilerine yönelik hizmetlerinden ücretsiz akşam yemeği uygulaması sürüyor. Çankaya Belediyesi, ailelerinden uzakta okuyan ve artan eğitim maliyetleri nedeniyle zorlanan üniversite öğrencilerine Gençlik Sofrası uygulaması ile destek oluyor. Her akşam yaklaşık 4 bin üniversite öğrencisinin yararlandığı uygulamada, öğrenci kimlik kartlarının beyan edilmesi yeterli oluyor.

    “Çankaya senin ilçen, bu sofrada hep yerin var”

    Başlatılan uygulamanın öğrenci bütçesine katkı sağladığını belirten Başkan Güner, “Türkiye’nin dört bir yanından genç arkadaşlarımız, Çankayamızda üniversite eğitimi alıyor. Ne yazık ki pek çok öğrenci, yüksek gıda enflasyonu sebebiyle sağlıklı ve yeterli beslenme ihtiyacını karşılamakta zorlanıyor. Gençlik Sofrası uygulamamız kapsamında ücretsiz akşam yemeği ile üniversitelilerin hayat yüküne omuz veriyor, ailelerin hane bütçesine destek oluyoruz” diye konuştu. Başkan Güner, üniversite öğrencilerini hafta içi her gün akşam yemeğine davet ederek, “Genç kardeşim, Çankaya senin ilçen, bu sofrada hep yerin var” dedi.

    İki ayrı noktada verilen yemek hizmetinden yararlanan öğrenciler, hafta içi her gün Kızılay Çankaya Belediye Başkanlığı yemekhanesinde 17.30-18.30 saatleri arasında ve 100’üncü Yıl Çankaya Evi yemekhanesinde 17.30-19.00 saatleri arasında ücretsiz olarak sıcak yemek yiyor.

    Öğrencilerin akşam yemeği yiyebilecekleri noktalar ise şöyle;

    -Çankaya Belediye Başkanlığı (17.30-18.30)

    -100’üncü Yıl Çankaya Evi (17.30-19.00)

  • DGS ek tercihler ne zaman başlayacak?

    DGS ek tercihler ne zaman başlayacak?

    Dikey Geçiş Sınavı (DGS) ek tercih işlemlerinin ne zaman başlayacağı, ilk tercih işlemleri sonrasında bir programa kayıt hakkı kazanamayan adayların gündeminde yer almaya başladı. İki yıllık ön lisans eğitimlerini lisans düzeyini yüksekltmek için ek tercih yapacak olan adayların gözü ÖSYM’den gelecek duyuruya çevrildi.

    2024 DGS ek tercih kılavuzu, ilk tercih sonuçlarına göre bir üniversiteye yerleşemeyen adaylar tarafından araştırılıyor. DGS ek tercih kılavuzunun yayımlanmasıyla birlikte, DGS ek tercihleri için boş kontenjanlar belli olacak. Peki, 2024 DGS ek tercih işlemleri ne zaman başlayacak?

    Geçtiğimiz yıl DGS yerleştirme sonuçları 11 Eylül tarihinde ilan edilmiş, 29 Eylül-4 Ekim tarihleri arasında ek yerleştirme süreci başlatılmıştı.

    Bu nedenle 2024 yılı ek tercih takviminin ekim ayının ortasına kadar ilan edilmesi bekleniyor.

    DGS EK TERCİHLER NASIL YAPILIR?

    Adaylar, tercihlerini bireysel olarak ÖSYM’nin https://ais.osym.gov.tr adresinden T.C. kimlik numaraları ve aday şifreleriyle elektronik ortamda yapabilecek.